Category Archives: EmreOzturkBlog

Müşteri Bizim “Değer” limissss

Günümüz iş hayatında “değer” kavramı önümüze çıktığında işler birden karışıyor. Neden mi? Herkesin farklı bir değer tanımı var da ondan. Oysa “değer” kârlılık ve büyümenin anahtarıdır ve inovasyonun da ana konusudur. İnsanların çözülmemiş önemli ihtiyaçlarının, yani değerli ihtiyaçlarının, ben buna “inci tanesi ihtiyaçlar” diyorum, çözümü firmalara rekabet avantajı sağlamanın yanında yepyeni müşteriler edinme şansını da sunar. Bu nedenle, değer kavramına bakarken inovasyonun ne olarak algılandığından başlamakta büyük yarar vardır.

Küçük bir deney yapalım. Google’a girelim. Arama satırına “inovasyon” veya “innovation” yazalım. Görseller’i seçelim. Ekrandan uzaklaşalım (zoom-out yapalım). Ne görüyorsunuz?

  Bir şey dikkatinizi çekti mi?

Evet, inovasyon dendiğinde parlak fikri simgeleyen “ampul” resmi görüyoruz. Hemen söyleyelim; inovasyon ampul değildir!

Brad Barbera’nın tanımıyla, inovasyon yüksek değer elde etmek/ sağlamak üzere tasarlanmış bir süreçtir. Bu sürecin sac ayakları; değerli çözülmemiş ihtiyaç, yenilikçi yaratıcı çözüm ve buna uygun bir ticaret modelidir. Başarılı olması istenen bir inovasyon girişiminde bu üç bileşenin de hakkını vermek bir zorunluluktur. Bu sağlandığında bile inovasyon girişimlerinin büyük kısmının başarısız olduğunu söylediğinizi duyar gibiyim. Ama unutmayın, bileşenler eksik olduğunda başarı şansınız yoktur.

İşin nasılı için, yukarıdaki şemaya bakabilirsiniz. Başarı için buradakilerle sınırlı olmayan çeşitli yol ve yöntemleri kullanabiliriz. Ürün Geliştirme ve Ar-Ge’nin ağırlıklı olarak parlak fikirle yani ampulle ilgili olduğunu görüyoruz. Ancak müşteri değeri, çözmeyi seçtiğiniz ihtiyaçla ilgilidir. Firmaya sağladığınız katma değer, yani kârlılık ve büyüme ise, ticari modelinizin bir sonucudur. Şunu unutmayalım; müşterinin değerli ihtiyacını çözmeden ticari değer elde etmekten bahsedemeyiz. Yani bu tabloda, müşteri bizim “değer” limisss’dir.

Değerin tanımı için rastladığım en iyi ifadelerden biri ünlü iş insanı Warren Buffet’a ait:

“Fiyat ödediğin, değer aldığını düşündüğündür”

Buffet burada, değerin bir anlamda soyut olduğunu ve bir iyi hissetme hali ile ilişkili olduğunu ima etmektedir ve fiyat ile değer arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir.

Bir diğer “değer” tanımlaması da önemli bir iş dünyası düşünürü olan Simon Sinek’ten geliyor.

Sinek bu ifadesiyle fiyatı ödemeye değer bulanların, yani müşterilen, değeri belirlediğini ortaya koyuyor. Fiyat değer ilişkisinin izini sürdüğümüzde, iş insanlarına tanıdık gelecek aşağıdaki aritmetiğe değinmeden edemeyeceğim.

Kârlılık, her ne kadar çok etmene bağlı karmaşık bir kavram olsa da, en sade haliyle, maliyetler ve gelirler arasındaki makası ifade eder. Bu makası büyütmenin 2 temel yolu; verimlilik artışıyla maliyetleri aşağı çekmek ve müşteri değerini yükselterek satış gelirlerini, yani satış fiyatını, arttırmaktır. Dedim ya, bu kadar basit değil tabii, ama etiketin üzerine yazdığınız sayıyı büyütmenin en temel yollarından biri, insanların çözüm aradığı önemli ihtiyaçlarına yönelmektir. Bir örnekle devam edelim.

Kaynak: Statista

Apple, düşük ürün maliyeti ve yüksek müşteri değerini yüksek fiyat talebi ile birleştirerek dünyanın en kârlı şirketlerinden biri haline geldi. Apple ile aynı müşteri değeri seviyesini yakalayan Nokia ise, aynını yapamadığı için bugün artık cep telefonu rekabetinin dışında kaldı ve çok küçülmek zorunda kaldı.

Yukarıdaki tabelayı belki pek çok esnafın duvarında gördünüz. TDK sözlüğüne göre, velinimet, birine yaşam boyu etkisi olacak bir iyilikte bulunmak anlamına geliyormuş. Evet, müşteri, insan işte bu kadar önemli. Biz gene Yüzüklerin Efendisi’ndeki Gollum’un deyişiyle bitirelim: Müşterimiz Bizim “Değer”limisss.

Not: Müşterinin çözülmemiş değerli ihtiyaçlarını nasıl keşfedeceğiz, nasıl buradan fırsat ihtiyaçlara çözüm bulacağız, bunu kendi işimize nasıl uygulayacağız diye merak ediyorsanız, NEWThings hizmetleri ile ilgili daha fazla bilgi, Sonuç Odaklı İnovasyon danışmanlığı ve iletişim için  www.yenihersey.com ve emre@neweverythink.com

0
Share / Paylaş

Geleceği Öngörmek – Teknoloji Yakınsaması

Geleceği öngörmek, giderek daha zorlaşıyor. Muazzam hız ve müthiş üretime karşın, yeni teknolojilerin maliyet evrimleri ve diğer teknolojilerle koşut gelişimleri bize sonraki büyük yeni şey hakkında önemli fikir verebilir.

1900 yılı paskalyasında, New York 5. Cadde’de çekilmiş soldaki fotoğrafta, kırmızı dairenin içindeki,  otomobil sürücüsü, onca at arabasının içinde “Sadece 13 yıl sonra, bu caddede bir tane bile at arabası görmeyeceksiniz!”, ..dememiştir. Kesinlikle dememiştir, ama gerçek ne yazık ki böyle olmuş.

Evet sadece 13 yıl içinde, üstelik petrol ve otomobil gibi 2 endüstriyi sıfırdan yaratarak, yol ağı altyapısını kurarak, bir işçi jenerasyonuna yepyeni yetkinlikler için eğiterek, üretim bandı gibi yeni endüstriyel süreçler icat ederek, araba kredisi ve kaskosu gibi yeni iş modelleri keşfederek ve 1. Dünya Savaşını yaşayarak caddede neredeyse hiç at arabası bırakmamış.

Aşağıdaki teknoloji benimsenme eğrilerine baktığımızda, belirgin bir S şeklinden giderek dikleşen bir italik I şekline doğru evrim olduğunu görebiliriz. Bunun anlamı teknoloji benimsenme hızının giderek arttığıdır. Amerikan evlerine elektriğin girmesi 50 seneden uzun sürmesine karşın, bu süre bilgisayar için yaklaşık 10 yıl.

Kaynak: ourworldindata.com

Öncelikle, bir teknolojinin birim maliyetinin hızlı düşümü ona olan talebin kritik bir eşiği aşması sonrası gerçekleşebiliyor. İçinde bulunduğumuz hızlı çağda, bu kritik eşiği tahmin etmek giderek daha zorlaşıyor. Yıkıcı bir teknolojinin ortaya çıkışı ve yerleşik pazar ve ürünleri geçersiz kılması an meselesi. Bu süreci hızlandıran 3 ana unsur var: Teknoloji maliyetinin düşümü, ürün inovasyonu ve yeni iş modelleri.

Bu kadar hızlı benimsenmenin ardındaki ana itici güç ne diye bakacak olursak; karşımıza büyük hızla -ekponansiyel- düşen teknoloji maliyetleri çıkıyor. İnovasyonla az çok ilgiliyseniz, Moore Kanununu da duymuşsunuzdur. Gordon Moore tarafından ortaya konan Moore Kanunu, basitçe, yirmibirinci yüzyıl teknolojilerinin bel kemiği mikroişlemcilerin işlem kapasitelerinin yaklaşık her 2 yılda bir 2 katına çıkarken maliyetlerinin de yarıya düşeceğini söyler. Moore kanunu birim işlem maliyetinin her yıl yaklaşık %41,4 düşeceğini öngörür.

Kaynak: Wikipedia

Bu haliyle, bu güne kadarki en başarılı teknolojik öngörü kanunu olagelen Moore Kanunu, tahmin edebileceğiniz gibi yalnız değil. Örneğin, veri depolama maliyetlerini modelleyen Kryder Kanunu, bit başına depolama maliyetinin ($/bit) her 18 ayda %50 düşeceğini öngörür. Benzer şekilde Handy Kanunu, dijital görüntülemede her dolar başına görüntülenebilen piksel sayısının (piksel/dolar) her yıl %58 artacağını öngörür. Öte yandan, ağ kapasitesi yani bit başına veri iletim maliyeti ($/bit) her 9 ayda %50 azalmaktadır. Buna bir de her yıl %20 düşen kWh başına lityum iyon pil maliyetini de ekleyebiliriz.

Bütün bunları neden anlattığımı merak edenleriniz olmuştur. Alt alta yazalım: işlemci hızı, dijital görüntüleme, veri depolama, internet erişimi ve pil. Size bir şey hatırlattı mı? Evet; tabii ki akıllı telefon!

2007 yılında, dokunmatik ekran ve sensörlerin de eklenmesiyle, yukarıda saydığım 5 teknolojinin birim maliyetleri öyle seviyelere düştü ki Apple iPhone’u erişilebilir bir maliyetle piyasaya sürebilmeyi başardı. 2006 yılında bunu yapamayabilirdi. İşte, birden fazla yeni teknolojinin maliyetinin, belli bir dönemde hızla düşerek, daha önce hayal bile edilemeyen şeyleri mümkün kılmasına, dahası bunun kestirilebilmesine,  “teknoloji yakınsaması” deniyor.

Önümüzdeki yakın dönemde, müthiş bir hızla dünyayı değiştirecek yeni bir akım gözümüzün önünde gelişiyor. Bu değişim de bir dizi başka teknolojinin yakınsaması ile gerçekleşecek. Sonraki yazım 2021’de dünyamızı iyiden iyiye etkilemeye başlayacak bu büyük değişimle ilgili olacak.

Daha fazla bilgi, görüş, soru, Görülecek İş Teorisi’ne dayanan Sonuç Odaklı İnovasyon (SON) yöntemiyle stratejik inovasyon danışmanlığı ve inovasyon eğitimleri için www.yenihersey.com ve emre@neweverythink.com

0
Share / Paylaş