Author Archives: Emre Öztürk

Müşteri Bizim “Değer” limissss

Günümüz iş hayatında “değer” kavramı önümüze çıktığında işler birden karışıyor. Neden mi? Herkesin farklı bir değer tanımı var da ondan. Oysa “değer” kârlılık ve büyümenin anahtarıdır ve inovasyonun da ana konusudur. İnsanların çözülmemiş önemli ihtiyaçlarının, yani değerli ihtiyaçlarının, ben buna “inci tanesi ihtiyaçlar” diyorum, çözümü firmalara rekabet avantajı sağlamanın yanında yepyeni müşteriler edinme şansını da sunar. Bu nedenle, değer kavramına bakarken inovasyonun ne olarak algılandığından başlamakta büyük yarar vardır.

Küçük bir deney yapalım. Google’a girelim. Arama satırına “inovasyon” veya “innovation” yazalım. Görseller’i seçelim. Ekrandan uzaklaşalım (zoom-out yapalım). Ne görüyorsunuz?

  Bir şey dikkatinizi çekti mi?

Evet, inovasyon dendiğinde parlak fikri simgeleyen “ampul” resmi görüyoruz. Hemen söyleyelim; inovasyon ampul değildir!

Brad Barbera’nın tanımıyla, inovasyon yüksek değer elde etmek/ sağlamak üzere tasarlanmış bir süreçtir. Bu sürecin sac ayakları; değerli çözülmemiş ihtiyaç, yenilikçi yaratıcı çözüm ve buna uygun bir ticaret modelidir. Başarılı olması istenen bir inovasyon girişiminde bu üç bileşenin de hakkını vermek bir zorunluluktur. Bu sağlandığında bile inovasyon girişimlerinin büyük kısmının başarısız olduğunu söylediğinizi duyar gibiyim. Ama unutmayın, bileşenler eksik olduğunda başarı şansınız yoktur.

İşin nasılı için, yukarıdaki şemaya bakabilirsiniz. Başarı için buradakilerle sınırlı olmayan çeşitli yol ve yöntemleri kullanabiliriz. Ürün Geliştirme ve Ar-Ge’nin ağırlıklı olarak parlak fikirle yani ampulle ilgili olduğunu görüyoruz. Ancak müşteri değeri, çözmeyi seçtiğiniz ihtiyaçla ilgilidir. Firmaya sağladığınız katma değer, yani kârlılık ve büyüme ise, ticari modelinizin bir sonucudur. Şunu unutmayalım; müşterinin değerli ihtiyacını çözmeden ticari değer elde etmekten bahsedemeyiz. Yani bu tabloda, müşteri bizim “değer” limisss’dir.

Değerin tanımı için rastladığım en iyi ifadelerden biri ünlü iş insanı Warren Buffet’a ait:

“Fiyat ödediğin, değer aldığını düşündüğündür”

Buffet burada, değerin bir anlamda soyut olduğunu ve bir iyi hissetme hali ile ilişkili olduğunu ima etmektedir ve fiyat ile değer arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir.

Bir diğer “değer” tanımlaması da önemli bir iş dünyası düşünürü olan Simon Sinek’ten geliyor.

Sinek bu ifadesiyle fiyatı ödemeye değer bulanların, yani müşterilen, değeri belirlediğini ortaya koyuyor. Fiyat değer ilişkisinin izini sürdüğümüzde, iş insanlarına tanıdık gelecek aşağıdaki aritmetiğe değinmeden edemeyeceğim.

Kârlılık, her ne kadar çok etmene bağlı karmaşık bir kavram olsa da, en sade haliyle, maliyetler ve gelirler arasındaki makası ifade eder. Bu makası büyütmenin 2 temel yolu; verimlilik artışıyla maliyetleri aşağı çekmek ve müşteri değerini yükselterek satış gelirlerini, yani satış fiyatını, arttırmaktır. Dedim ya, bu kadar basit değil tabii, ama etiketin üzerine yazdığınız sayıyı büyütmenin en temel yollarından biri, insanların çözüm aradığı önemli ihtiyaçlarına yönelmektir. Bir örnekle devam edelim.

Kaynak: Statista

Apple, düşük ürün maliyeti ve yüksek müşteri değerini yüksek fiyat talebi ile birleştirerek dünyanın en kârlı şirketlerinden biri haline geldi. Apple ile aynı müşteri değeri seviyesini yakalayan Nokia ise, aynını yapamadığı için bugün artık cep telefonu rekabetinin dışında kaldı ve çok küçülmek zorunda kaldı.

Yukarıdaki tabelayı belki pek çok esnafın duvarında gördünüz. TDK sözlüğüne göre, velinimet, birine yaşam boyu etkisi olacak bir iyilikte bulunmak anlamına geliyormuş. Evet, müşteri, insan işte bu kadar önemli. Biz gene Yüzüklerin Efendisi’ndeki Gollum’un deyişiyle bitirelim: Müşterimiz Bizim “Değer”limisss.

Not: Müşterinin çözülmemiş değerli ihtiyaçlarını nasıl keşfedeceğiz, nasıl buradan fırsat ihtiyaçlara çözüm bulacağız, bunu kendi işimize nasıl uygulayacağız diye merak ediyorsanız, NEWThings hizmetleri ile ilgili daha fazla bilgi, Sonuç Odaklı İnovasyon danışmanlığı ve iletişim için  www.yenihersey.com ve emre@neweverythink.com

0
Share / Paylaş

Muhabbet Kuşu, Salatalık ve Başaşağı İnovasyon

Resim: Needpix.com

Sizle bir tespitimi paylaşmak istiyorum. Pek çok kurumsal şirket, çalışanlarından salt fikirlerini paylaşmalarını isteyerek, inovasyon sürecini tersten, yani başaşağı işletmeyi tercih ediyor. Oysa, inovasyon fikirden değil ihtiyaçtan başlar. Fikrin altındaki İhtiyacı araştırmadan, değerli varsayarak fikre yatırım yapmak, gereksiz kaynak harcamaya neden olur.

Bir şirket çalışanı olduğunuzu ve harika bir fikir bulduğunuzu varsayalım. Diyelim ki; evdeki muhabbet kuşunuzun dışkısını (ve başka evlerdeki muhabbet kuşlarının dışkılarını da) çiftçiye gübre olarak satacak ve zengin olacaksınız. Hakkını verelim fikir on numara. Yakın iş arkadaşlarınıza sordunuz, fikrinizi çok beğendiler. Daha da yüreklendiniz. Google’dan yaptığınız araştırmada da benzer bir ticari uygulamaya rastlamadınız. Harika! Fikrin dışarı kaçmasını istemediğinizden fazla da dillendirmiyorsunuz. Fikir önerisi sisteminden, fikrinizi şirketinize gönderdiniz. Şirketinizin bu iş için anlaştığı danışman bir şirketle görüşme yaptınız. Danışman, “Önce fikrin pazara uyumluluğunu değerlendirelim” dedi ve önünüze koyduğu tabloları ve şablonları doldurmanızı istedi. Yapmanız gereken şey, odadan çıkmadan, böyle bir fikrin kaç pazara hitap edebileceğini düşünmek, bunları listeleyip önceliklendirmek, size göre en uygununu seçmek ve hemen bu pazarın büyüklüğünü, dinamiklerini ve büyüme olasılıklarını araştırmaya koyulmak. Nasıl? Mantıklı geldi mi?

maviş

muhabbet kuşu Maviş

Yorulmadıysanız, devam edelim. Danışman, doldurduğunuz tabloları ve seçimlerinizi inceledi ve hedef pazarın yeterince büyük olduğuna ve şirketinizin güçlü yanlarının bu fikrin uygulamasını destekleyebileceğine kanaat getirdi ve sizi bir sonraki aşamaya yani müşterinizin kim olduğunu keşfetmeye doğru yönlendirdi. Burada dikkat; daha hâlâ ortada böyle bir ihtiyaç olup olmadığı ya da bu ihtiyacın çözmeye değer olup olmadığına dair bir veri yok. 

Biz gene de devam edelim. Yakın çevrenizle görüşmeye devam ettiniz. Yetmedi. Görüşmenin çapını artırarak tanımadığınız insanlarla ve çiftçilerle de pek çok görüşme yaptınız. Aradığınız şey, müşteri bölütünün (segmentinin) ayrıntılarını ve  problem ve ihtiyaçlara yönelik varsayımları belirlemek. Evet, varsayımları belirlemek.

Nihayet, insanların yaşadıkları sorunları, görmek istedikleri işleri, bu alandaki gelişim talepleri, ihtiyaç ve beklentilerini kurcalamaya başlayacağınız “İhtiyaçların Keşfi” aşamasına ulaşabildiniz. Ve gördünüz ki; büyük fikrinizin çözüm olacağını sandığınız ne herhangi bir müşteri ihtiyacı, ne bir müşteri segmenti yok, dolayısıyla ne pazar var, ne zenginlik, ne de ödül. Danışman sırada fikrinizin organizasyona uyumluluğu var derken, harcadığınız emeğe mi yanarsınız, kaybettiğiniz zamana ya da yarattığınız karşılığı olmayan heyecana mı bilinmez.

Bildiğim bir şey var, o da bu sürecin tam tersinin uygulanmasının çok daha iyi sonuçlar verebileceği. Gelin filmi geriye saralım.

Gene başlangıcın bir fikirle olduğunu varsayalım. Ama bu fikir öyle rastgele ortaya atılmış olmasın. Şirketiniz stratejik ilgi ve gelişim alanlarını iyi bir ön çalışmayla, geniş katılımlı, veriye dayanan ve iyi yönetilmiş bir strateji çalıştayı ile belirlemiş olsun. Şirketiniz, gene, büyümek istediği bu stratejik inovasyon alanlarında, kurduğu inovasyon ekibiyle, insanların görmeye çalıştığı bazı işleri belirlemiş, bu yolda insanların ihtiyaçlarını derinlemesine anlamak üzere, hedef müşteri gruplarında etnografik görüşme ve gözlemler yapmış, iş haritalarını oluşturmuş ve ihtiyaçları belirlemiş olsun. Hatta şirketiniz, bu ihtiyaçların fırsat seviyelerini belirlemek üzere bir kantitatif araştırma da yaptırmış ve odaklanılacak potansiyeli en yüksek ilk üç ihtiyacı tespit etmiş olsun. Ortaya çıkan fırsat haritası sayesinde, fırsat ihtiyaçların sahibi müşteri segmentlerini, bunların büyüklüklerini, fırsat ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığını, rekabetin ve kendinin bu alandaki konumunu belirlemiş olsun. 

Daha açık ifadeyle, şirketinizin şöyle bir fikir yarışması ilanı yayınladığını düşünün:

“Önümüzdeki 5 yıllık dönemde insanlığın büyük bir beslenme sorunuyla karşı karşıya olduğu bir gerçek. Bu sorunun çözümü için gıda üretimi, gıda besin değeri ve lojistiğini stratejik büyüme alanı olarak belirledik.  Araştırmalarımız sonunda, önümüzdeki krizi salatalığın çözebileceğine inanıyoruz. Salatalık ekimi yapan Marmara ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi çiftçilerinin ve kurak bölgelerde salatalık üretmeye çalışan dünya çiftçilerinin verimini 10 katına çıkaracak, geleneksel yapay gübrenin yarı maliyetinde bir çözüm geliştirmek üzere siz çalışanlarımız arasında bir inovasyon fikir yarışması açıyoruz.”

Salatalık


İşte şimdi, içeriğindeki X maddesinin salatalık verimini arttırdığını bildiğiniz müthiş muhabbet kuşu gübresi fikrini patlatmanın tam zamanı! Fikriniz ihtiyaca, müşteri segmentine, şirketinizin gitmek istediği stratejik yöne tam uyumlu. Ta taaa! Fikriniz seçildi, ama işiniz daha bitmedi. Bundan sonra önünüzde, fikri olgunlaştırma, daha fazla çiftçiyle görüşme, kafanızdaki iş ve gelir modelini tarlada yeniden ve yeniden sınama, sahaya çıkma, başarısız olma, değiştirme ve ölçekleme gibi pek çok adım var. Ama korkacak bir şey yok, çünkü siz ihtiyaçlara dayanan temeli çok sağlam attınız.

Şimdi bana, öyle şirket olsa biz de yaparız, “Oxford vardı da, biz mi gitmedik?” diyebilirsiniz. Evet, öyle şirketler var. Adlarını bu yüzden hepimiz biliyoruz. Sizin şirketiniz de o şirketlerden biri olabilir.

Bütün mesele yolu başaşağı değil, ayakları yere basarak yürümekte.

NEWThings hizmetleri ile ilgili daha fazla bilgi, Sonuç Odaklı İnovasyon danışmanlığı ve iletişim için  www.yenihersey.com

0
Share / Paylaş

Hayır, Strateji İnovasyondan!..

Stratejinin temel amacı, farklı seçimler/hareketler yaparak benzersiz bir rekabet pozisyonu elde etmektir. Bu yolda fırsatları keşfedebilmek ve bu fırsatları yenilikçi şekilde çözümlere bağlayabilmek yani inovasyon, başarının anahtarıdır.

Görüldüğü üzere, strateji ve inovasyon, şirketlerin yeni ve farklı değer yaratmasında, birbirini tamamlayan iki temel unsurdur. İnovasyon, bir ihtiyaç, problem veya fırsatla tetiklenebilir.

JTBD (Jobs-to-done, Görülecek İş) Teorisine dayanan SON (Sonuç Odaklı İnovasyon) Metodolojisi tam da bu ihtiyacı karşılayabilecek şekilde yapılandırılmıştır.

JTBD’ın merkezinde “Görülecek İş” bulunur. Buna göre, insanlar ürün ve hizmetleri, hayatlarına bir işlerini görmek veya görmekte oldukları işte ilerleme sağlamak için dahil ederler; bu iş ortadan kalktığında çözümünü de hayatlarından çıkarırlar ve işi daha iyi ve ucuza gören bir çözüm bulduklarında da eski çözümü bırakıp yenisine yönelirler. İş analiz edildiğinde, pek çok adıma ayrıştırılabilir ve bu adımların her biri için ihtiyaçlar yani o adımdaki başarı kriterleri belirlenebilir.

SON’un temel çıkış noktası ve odağı ise, “fırsat”tır. İhtiyaç bağlamından bakıldığında fırsat çok önemli olup, çözülmemiş ihtiyaçtır (matematiksel olarak; önem ve önem ile tatmin arasındaki farkın toplamıdır). Metodoloji, araştırma yolu ile elde edilen veriler ışığında, özellikle bu düşük tatminli müşteri gruplarının bulunmasını, ihtiyaçlar arasında fırsat bazlı önem sırası belirlenmesini ve ihtiyaçların bir araya getirdiği grupların büyüklüklerinin “kümeleme analizi” ile bulunmasını sağlamaktadır. Dahası, fırsat haritası belirlendikten sonra en uygun pazar ve ürün stratejisinin seçimini de sağlamaktadır. Ancak SON Metodolojisi bu yolda pazarda hangi ticari hamlelerin yapılması gerektiği hakkında yardımcı olamamaktaydı.

Stratejik inovasyon alanında yaygın kullanıma ulaşan BO (Blue Ocean, Mavi Okyanus) Metodoloji’si ise rekabetten uzak ve kârlı Mavi Okyanuslar yaratabilmek için pazarı dönüştürmeye odaklanır. Müşteriye sunulan değeri etkileyen tüm faktörler, maliyetler, fiyatlar  ve farklı oyuncuların değer önerileriyle bu faktörlerin karşılanma düzeyleri bir grafikte toplanır. Grafiğe ayrıca farklı endüstrilerden örnekler eklenir . Büyük resim bu şekilde ortaya konduktan sonra ERRC Grid olarak adlandırılan yaklaşımla (arttır, azalt, çıkar, ekle), değer eğrisi “bükülür” ve yeni bir değer eğrisi ortaya çıkarılır. Bu yolla amaç, rekabet etmeden başka değer bileşenlerinden oluşan yeni bir pazar alanı tanımlamak ve harekete geçerek bunu sahiplenmektir. Bu, şirketin kârlı yeni, Mavi Okyanusu’dur. BO yaklaşımının başarılı olabilmesi için eğriyi eğip büken ekibin uzman olması ve yapılacak stratejik seçimlerin pazar gerçeklerine dayandırılması zorunludur.

Kaynak: Kim & Mauborgne, Blue Ocean Strategy

SON metodolojisinin yenilenen versiyonuyla katkısı, SON ve BO’nun, tüm kuvvet ve zayıflıklarıyla, birbirlerine anahtar ve kilit olabileceği görüşüdür. SON’un veriye dayalı, güçlü fırsat tanımlama süreci; hamle tarafı kuvvetli ancak nesnel bir fırsat yol göstericisine ihtiyaç duyan BO ile iyi bir entegrasyon sağlamaktadır. Bu noktada, SONda “çıktı” olarak adlandırdığımız ve fırsat düzeylerini öğrendiğimiz ihtiyaçlar, BO’daki “faktör”lerle eşlenmektedir.

Görülecek iş, arzulanan çıktı, kısıtlar ve zorluk yaşanan durumların bilinmesi, Mavi Okyanus’un stratejik unsurlarını seçerken bize iyi bir zemin ve bağlam sunar. Fırsat skorlarını analiz ederek, JTBD kriterleri çerçevesinde, pazar segmentlerini “Mavi Okyanus”lara dönüştürecek düşük seviyede çözülmüş ihtiyaçları belirleyebiliriz. Düşük seviyede çözülmüş fırsatlara yakından baktığımızda, rakiplerce mevcut durumda yok sayılan nişleri keşfetmemiz mümkündür. Rakipler, mevcut bir ürün kategorisinde, genelde mevcut müşteriler için ürünleri daha iyi hale getirmeye odaklanır ve müşteri olmayanlar için ürün yaratmayı sıkça göz ardı ederler.

Şekil: SON Fırsat Haritası

SON Metodolojisi ile rafine edilecek fırsat ihtiyaç ve segmentleri ve buna bağlı pazar stratejileri BO’da yeni değer eğrisine girdi olarak kullanılabilir ve yeni Mavi Okyanus’un tanımlanmasına katkı sağlayabilir. ERRC yaklaşımıyla,

  • Fırsat skoru 10 ve altında olan ihtiyaçlar BO faktör ekseninden çıkartılır.
    Mevcut durumda aşırı çözülmüş ihtiyaçların tespiti, sadeleştirme ve ucuzlatma şansı sağlayarak yeni nişlerin tespitini sağlar.
  • Fırsat skoru 14 ve altında olan faktörler azaltmak için önceliklidir.
  • Fırsat skoru 10-15 arasında olan faktörler arttırılabilir.
  • Skoru 15 ve üzerinde olan fırsatlar, önümüzde rekabetsiz Mavi Okyanus’lar açan el değmemiş bir dizi ihtiyaçtır ve yeni değer eğrisine mutlaka eklenmesi gerekir.

BO’da grafik üzerinde yer alacak farklı endüstriler, aynı “görülecek iş” alanında bulunan sektörlerden seçilebilir (Örneğin havayolu taşımacılığı ile ilgili yapılan bir BO çalışmasına şehirlerarası otobüs şirketlerinin de dahil edilmesi, görülecek iş: “bir yerden bir yere gitmek”).
SON’de aşırı tatminli ve/veya tatminsiz olarak belirlenen segmentlere uygun inovasyon yaklaşımları da tanımlanabilmektedir. Bunlar, sırasıyla, yepyeni radikal bir çözüm geliştirmek ve bilinçli ucuzlatma inovasyonudur. Bu bilgi, BO tarafında yeni değer eğrisinin pazar ve fiyatlandırma hamlelerinin sağlıklı belirlenmesini sağlayacaktır.

Yenilenen SON Metodolojisi, bu iki güçlü yaklaşım (JTBD ve BO) arasındaki bağlantıyı merkezine alarak, uygulayıcı şirketlerin faydalanabileceği tüm bilinen ve yeni araçları, kullanım şekillerini ve yol haritalarını, stratejik inovasyonun Türkiye’de yüksek etkili sonuçlar elde edilecek şekilde uygulanabilmesi amacıyla sunar.

Yani ünlü soruya yanıtımız; Strateji İnovasyondan Çıkar! 🙂

NEWThings hizmetleri ile ilgili daha fazla bilgi ve iletişim için emre@neweverythink.com ve www.yenihersey.com

 

 

 

1+
Share / Paylaş

İnsanların Almak için Çıldıracağı Ürünler Yapmak İster Misiniz?

Kaynak: shiftdelete.net

İnsanların neleri aldıkları, ne fiyattan aldıkları, nereden aldıkları ile ilgili pek çok şey biliriz. Ancak aldıkları şeyleri gerçekten neden aldıklarına, onları yeni bir çözüm edinme noktasına hangi koşulların getirdiğine ilişkin bilgimiz hayli  sınırlıdır. Dolayısıyla, herkesin almaya can atacağı ürünlerin nasıl tasarlanabileceği pek çok şirket için halen büyük bir sır.

Burada bahsettiğim şeyin “akılcı” seçimler üzerine olduğunun altını çizeyim. Yoksa LOL Sürpriz topu adlı oyuncağın, bugüne kadar neden 800 milyon adetin üzerinde satıldığını açıklamam olanaksız olurdu.

Kaynak: amazon.com

Bir örnekle konuyu açıklamaya çalışayım.

Bu ürünü belki de hayatınızda hiç görmediniz. Instant Pot, bugüne kadar yaklaşık 5 milyon adet satılmış, 2017’de Amazon’da en çok satılan elektrikli ev aleti olan, akıllı, elektrikli bir düdüklü tencere!

Instant Pot’u ortaya çıkaran kişi Robert Wang. 90’ların ortasında ailesiyle birlikte Çin’den Kanada’ya göç eden Wang, eşiyle birlikte tam zamanlı elektronik mühendisi olarak çalışırken 2008’de işten çıkarılır. Wang yeni bir iş aramak yerine, kendi deneyiminden hareketle geliştirdiği ürününü satmaya çalışır.


Kaynak: cnbc.com

Bütün bunları yaparken, görmek istediği ana işi “Yoğun bir günün ardından masaya çocuklar için güzel bir akşam yemeği koymak istiyorum” olarak özetlemişti. Wang, anne babanın akşama kadar çalıştığı 2 çocuklu bir evde, bunun çok önemli bir iş olduğunu düşündü. Wang öncelikle 2 ana ihtiyaç noktasına yöneldi: “mutfaktaki tezgah kalabalığını en aza indirmek” ve “yemeği yakma riskini en aza indirmek”.

18 aylık yoğun bir çalışma ve cepten yapılan 300 bin dolarlık harcamanın sonunda, ortaya çıkan ürün hem yemek yakma riskini büyük oranda ortadan kaldırıyor hem de kullanıcıların pek çok farklı yemeği tek cihazla yapabilmesini sağlıyordu. Wang bu ilk ürünü arabasının bagajına koyup küçük züccaciye dükkanlarını dolaşmaya başladı. Satışlar pek iyi gitmiyordu ancak konuştuğu dükkan sahipleri ve lezzet testlerinde güvendiği küçük kızının geri bildirimleriyle ürünü daha da iyileştirdi. Amazon’da internet üzerinden satış yapmaya başladığında, sonunda haftada birkaç yüz sipariş almayı başardı. Ancak bu miktarlar bile umduğunun çok altındaydı. Öte yandan,

Amazon satışları ile birlikte almaya başladığı kullanıcı yorumları, ürünü daha da geliştirmesine yardımcı oldu. Sonunda, 2010 yılında satışa çıkardıkları ikinci jenerasyon Lux Mini 6-in-1 ürünü, gurme şeflere ve lezzet blogcularına denemeleri için bedelsiz göndermesiyle her şey değişti. Yazılan olumlu yorumlar büyük bir satış patlamasını da tetikledi. 2016 Temmuz’unda Amazon Prime Day’de, sadece 1 gün içinde 215 bin adet satılınca Instant Pot bir fenomene dönüştü. İnanılmaz bir biçimde, sadece Facebook’ta Instant Pot’a özel 200 bin adet grup oluşturuldu, hatta, bu gruplardan sadece biri olan “Instant Pot Recipes”in 440 bin kişi takip etmeye başladı.

Hikaye hemen hemen bu kadar. Peki biz buradan insanların “Instant Pot” satışlarını bu seviyelere nasıl çıkardığını anlayabildik mi?

Bunu açıklamak için Wang’ın yola çıkış mottosu olan, olasılıkla kendisine benzer müşteri kitlesinin derdi, “Yoğun bir günün sonunda masaya akşam yemeği koymak” dışında, farklı müşterilerin Instant Pot’u başka hangi işlerini görmek için satın aldıklarını incelememiz gerekiyor.

Bebeğine kendi bakan bir anne, aynı anda pek çok işi yapmak, bebeğin diğer ihtiyaçlarıyla ilgilenirken bir yandan da yemek yapmak durumundadır. Bu anneye görmek istediği işi sorsak; bize “Bebeğime tek elimle, lezzetli ve sağlıklı yemek pişirmek istiyorum” derdi.

Sağlıklı beslenmek için çözüm arayan bir genç belki de bize “Sağlıklı yemeği hızlı pişirmek istiyorum” derdi.

Farklı müşteri kitlelerinin farklı çözümleri hayatlarına katarken bambaşka motivasyonları olabiliyor. Örneğin, çocuklarıyla çok ilgili bir anne baba “Daha iyi ebeveyn olmak” olmak işlerini Instant Pot ile görebilirler.

Ünlü şef Jamie Oliver’ın televizyondaki “Jamie’nin 15 Dakikalık Lezzetleri” adlı programını duymuşsunuzdur. Instant Pot Jamie’nin “lezzetli yemekler hazırlamak” işini mükemmel bir şekilde gördü.

Şimdi bir düşünelim; küçük bebeği olan bir anne, sağlıklı beslenmek isteyen bir genç, ilgili bir anne-baba ya da dünyaca ünlü bir şefi aynı çözümü edinmeye iten neydi?

Öyle görünüyor ki, insanların almak için adeta çıldıracağı ürünler yapabilmenin yolu, farklı işlerini görmeye çalışan tatminsiz müşteri segmentlerini keşfetmek ve ürününüzle bu müşterilerin ihtiyaçlarını hep birden karşılamak.  Wang örneğinde başarı, Wang’ın tutkulu çalışması, sürekli iyileştirme yapıp yılmadan devam etmesi yanında, ürünün viral şekilde tanınması sonrasında gerçekleşmiş görünüyor. Sonrasında, farklı müşteri segmentleri ürünü farklı işleri için tercih ettiler.

Pazarları ürün, özellik, teknoloji veya demografi yerine “ihtiyaçlar” etrafında sınıflandırmak başarıya götüren yegâne yoldur.

Daha fazla bilgi, görüş, soru, Görülecek İş Teorisi’ne dayanan Sonuç Odaklı İnovasyon (SON) yöntemiyle stratejik inovasyon danışmanlığı ve inovasyon eğitimleri için www.yenihersey.com ve emre@neweverythink.com

 

 

 

0
Share / Paylaş

Geleceği Öngörmek – Teknoloji Yakınsaması

Geleceği öngörmek, giderek daha zorlaşıyor. Muazzam hız ve müthiş üretime karşın, yeni teknolojilerin maliyet evrimleri ve diğer teknolojilerle koşut gelişimleri bize sonraki büyük yeni şey hakkında önemli fikir verebilir.

1900 yılı paskalyasında, New York 5. Cadde’de çekilmiş soldaki fotoğrafta, kırmızı dairenin içindeki,  otomobil sürücüsü, onca at arabasının içinde “Sadece 13 yıl sonra, bu caddede bir tane bile at arabası görmeyeceksiniz!”, ..dememiştir. Kesinlikle dememiştir, ama gerçek ne yazık ki böyle olmuş.

Evet sadece 13 yıl içinde, üstelik petrol ve otomobil gibi 2 endüstriyi sıfırdan yaratarak, yol ağı altyapısını kurarak, bir işçi jenerasyonuna yepyeni yetkinlikler için eğiterek, üretim bandı gibi yeni endüstriyel süreçler icat ederek, araba kredisi ve kaskosu gibi yeni iş modelleri keşfederek ve 1. Dünya Savaşını yaşayarak caddede neredeyse hiç at arabası bırakmamış.

Aşağıdaki teknoloji benimsenme eğrilerine baktığımızda, belirgin bir S şeklinden giderek dikleşen bir italik I şekline doğru evrim olduğunu görebiliriz. Bunun anlamı teknoloji benimsenme hızının giderek arttığıdır. Amerikan evlerine elektriğin girmesi 50 seneden uzun sürmesine karşın, bu süre bilgisayar için yaklaşık 10 yıl.

Kaynak: ourworldindata.com

Öncelikle, bir teknolojinin birim maliyetinin hızlı düşümü ona olan talebin kritik bir eşiği aşması sonrası gerçekleşebiliyor. İçinde bulunduğumuz hızlı çağda, bu kritik eşiği tahmin etmek giderek daha zorlaşıyor. Yıkıcı bir teknolojinin ortaya çıkışı ve yerleşik pazar ve ürünleri geçersiz kılması an meselesi. Bu süreci hızlandıran 3 ana unsur var: Teknoloji maliyetinin düşümü, ürün inovasyonu ve yeni iş modelleri.

Bu kadar hızlı benimsenmenin ardındaki ana itici güç ne diye bakacak olursak; karşımıza büyük hızla -ekponansiyel- düşen teknoloji maliyetleri çıkıyor. İnovasyonla az çok ilgiliyseniz, Moore Kanununu da duymuşsunuzdur. Gordon Moore tarafından ortaya konan Moore Kanunu, basitçe, yirmibirinci yüzyıl teknolojilerinin bel kemiği mikroişlemcilerin işlem kapasitelerinin yaklaşık her 2 yılda bir 2 katına çıkarken maliyetlerinin de yarıya düşeceğini söyler. Moore kanunu birim işlem maliyetinin her yıl yaklaşık %41,4 düşeceğini öngörür.

Kaynak: Wikipedia

Bu haliyle, bu güne kadarki en başarılı teknolojik öngörü kanunu olagelen Moore Kanunu, tahmin edebileceğiniz gibi yalnız değil. Örneğin, veri depolama maliyetlerini modelleyen Kryder Kanunu, bit başına depolama maliyetinin ($/bit) her 18 ayda %50 düşeceğini öngörür. Benzer şekilde Handy Kanunu, dijital görüntülemede her dolar başına görüntülenebilen piksel sayısının (piksel/dolar) her yıl %58 artacağını öngörür. Öte yandan, ağ kapasitesi yani bit başına veri iletim maliyeti ($/bit) her 9 ayda %50 azalmaktadır. Buna bir de her yıl %20 düşen kWh başına lityum iyon pil maliyetini de ekleyebiliriz.

Bütün bunları neden anlattığımı merak edenleriniz olmuştur. Alt alta yazalım: işlemci hızı, dijital görüntüleme, veri depolama, internet erişimi ve pil. Size bir şey hatırlattı mı? Evet; tabii ki akıllı telefon!

2007 yılında, dokunmatik ekran ve sensörlerin de eklenmesiyle, yukarıda saydığım 5 teknolojinin birim maliyetleri öyle seviyelere düştü ki Apple iPhone’u erişilebilir bir maliyetle piyasaya sürebilmeyi başardı. 2006 yılında bunu yapamayabilirdi. İşte, birden fazla yeni teknolojinin maliyetinin, belli bir dönemde hızla düşerek, daha önce hayal bile edilemeyen şeyleri mümkün kılmasına, dahası bunun kestirilebilmesine,  “teknoloji yakınsaması” deniyor.

Önümüzdeki yakın dönemde, müthiş bir hızla dünyayı değiştirecek yeni bir akım gözümüzün önünde gelişiyor. Bu değişim de bir dizi başka teknolojinin yakınsaması ile gerçekleşecek. Sonraki yazım 2021’de dünyamızı iyiden iyiye etkilemeye başlayacak bu büyük değişimle ilgili olacak.

Daha fazla bilgi, görüş, soru, Görülecek İş Teorisi’ne dayanan Sonuç Odaklı İnovasyon (SON) yöntemiyle stratejik inovasyon danışmanlığı ve inovasyon eğitimleri için www.yenihersey.com ve emre@neweverythink.com

0
Share / Paylaş